Görünmeyen Yük: Stres Bedenimizi Nasıl Sessizce Tüketiyor?

İnsanoğlunun varoluşundan bu yana sahip olduğu stres tepkisi, aslında hayatta kalmamızı sağlayan temel bir mekanizmadır. “Savaş ya da kaç” tepkisi bu sistemin bir parçası olarak devreye girer; bizi tehlikelere karşı korur. Ancak stresin şiddeti ve süresi uzadıkça, bu doğal tepki artık vücuda fayda değil, zarar vermeye başlar.

Günümüzde stresin kaynakları geçmişe kıyasla hem çeşitlenmiş hem de artmıştır. Eskiden hayatta kalma mücadelesi; barınacak bir yer bulmak, yiyecek temin etmek gibi temel ihtiyaçlara dayanıyordu. Bugün ise modern yaşamın getirdiği koşullar; trafik, yoğun iş temposu, kapalı alanlarda uzun süre kalmak, GDO’lu gıdalar, ekran maruziyeti, hareketsizlik ve çevresel toksinler vücuda sürekli bir yük bindiriyor. Artık insanlar güneşin doğuşunu ve batışını bile fark etmeden yaşıyor.

Uzun bir süre stresin bedenimize etkileri yeterince anlaşılmamıştı. Bu yüzden sık sık “Stresten uzak durun!” gibi uyarılar duyduk. Oysa stres hayatın ayrılmaz bir parçası; ondan tamamen kaçmak modern yaşamda neredeyse imkânsız. Bu yüzden artık daha gerçekçi bir yaklaşım benimsiyoruz: Stresi yok etmeye değil, onu sağlıklı bir şekilde yönetmeye odaklanmalıyız.

Stresin vücudumuza en çok etki ettiği üç sistem: Bağırsak, bağışıklık, beyin.
Bu sistemlerden biri aksadığında domino etkisiyle diğerleri de olumsuz etkilenir. Örneğin, bağırsak bariyeri bozulduğunda artmış geçirgenlik (intestinal permeabilite) oluşur. Bu durum, bağışıklık sisteminin sürekli uyarılmasına ve kronik inflamasyona (yangıya) yol açabilir. Sonuçta sinir sistemi aşırı uyarılır; bu duruma hipereksitabilite ya da hipereksitasyon denir. Kişi, bedensel olarak düzensizlik, huzursuzluk ve açıklanamayan rahatsızlık hisseder. Tıpta bu tabloya ajitasyon eşlik edebilir ve semptomlar değişken, öngörülemez hale gelir. Zamanla kişi anksiyete ile depresyon arasında gidip gelebilir. Yani bu üç sistem arasındaki dengenin bozulması, psikofizyolojik bütünlüğün kaybına ve ilerleyici bir çöküş sürecine neden olabilir.

Peki bu sistemler stres altında nasıl çalışır?

İlk olarak, bağırsaklar “ikinci beyin” olarak tanımlanır. Çünkü enterik sinir sistemi, bağırsak ile beyin arasında çift yönlü yoğun bir iletişim sağlar. Bu iletişim ağı vagus siniri başta olmak üzere, milyonlarca sinir hücresi içerir. Yapılan çalışmalar, bağırsaktan beyne giden sinyallerin, beyinden bağırsağa gidenlerden yaklaşık dokuz kat daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu da beynin, bağırsakta olup biteni sürekli izlediğini ortaya koyar.

Stres altında, sempatik sinir sistemi aktive olur ve böbreküstü bezlerinden kortizol salgılanır. Aynı zamanda, mast hücrelerinden histamin salınımı artar. Histamin, damar ve doku geçirgenliğini artırarak epitel bariyerlerin zayıflamasına neden olur. Ayrıca, lenfositler bu süreçte rol oynar: Fizyolojik düzeyde lenfositler bariyer bütünlüğünü korurken, Aşırı lenfosit aktivasyonu, sıkı hücre bağlarının (tight junction) hasar görmesine yol açar.
Bu durum, antijenlerin epitel bariyeri aşarak bağışıklık sistemine ulaşmasına neden olur. Antijen sunan hücreler (APC), özellikle dendritik hücreler, bu yabancı proteinlerle karşılaştıklarında bağışıklık yanıtını başlatır. Böylece sistemik inflamasyon gelişir.

Beyin, bu inflamatuvar sinyalleri sitokinler ve diğer nöroimmün yollarla algılar. Bu da davranışsal düzeyde değişikliklere motivasyon kaybı, yorgunluk, uykusuzluk, duygudurum dalgalanmaları neden olur.

İnflamasyon ilerledikçe, hormon sistemi aksar, bağışıklık sistemi bozulur ve sinyallerin iletimi sekteye uğrar; çünkü artık beynin işleyişi etkilenmiştir.

Çok fazla inflamatuvar mediyatörün etkisi altında kalındığında, beyin bariyeri geçirgen hale gelir. Bu durum, inflamatuvar bileşenlerin beyin dokusuna daha kolay geçmesine neden olur. Geçiş yapan bu unsurlar, burada glial hücrelerle karşılaşır ve bu da mikroglial hücre aktivasyonu anlamına gelir.

Bu durumda ne olur?

• Nöronal hasar
• Kronik sinir sistemi dejenerasyonları (Alzheimer, Parkinson gibi)
• Hafızada azalma
• Öğrenme güçlüğü
• Diyabet gelişimi
• Psikiyatrik bozukluklar

Stresin bağırsak üzerindeki yoğun etkisini gördük. Peki, stres bağırsak hastalığı yapar mı?

Tabii ki, bu hastalıkların başında İrritabl (huzursuz) Bağırsak Sendromu gelir. Peki bu sendrom nedir ve nasıl oluşur?
Uzun süreli stres durumunda, vücut sürekli olarak kortizol salgılar. Başlangıçta, yüksek kortizol düzeyleri inflamasyonu baskılar; bu nedenle bağırsaklardaki bağışıklık aktivitesi düşüktür. Ancak bu durum uzun sürerse, kortizol üretimi azalır. Kortizol düşüklüğü, vücudun stres karşısında gerekli cevabı verememesi anlamına gelir. Yani, vücut içindeki inflamasyon artışını engelleyemez hale gelir. Bu da bağırsak dokularında inflamatuvar bağırsak hastalıklarının gelişimine zemin hazırlar.

İrritabl Bağırsak Sendromu, aynı zamanda depresyona da yol açabilir. Serotoninin büyük bir bölümü sindirim sisteminde sentezlenir. Serotonin, bağırsakta triptofandan üretilir ve buradan beyne taşınarak beyin aktivitesini düzenler.
Ancak stres altındayken IDO (indoleamin 2,3-dioksijenaz) enzimi aktive olur ve triptofan, serotonin yerine kinurenin yoluna yönlendirilir. Bu da aşırı miktarda kinolinik asit (quinolinate) oluşumuna yol açar. Quinolinate, beyin için toksiktir ve depresyona neden olabilir.

Limbik sistem (yeme, içme, korku, cinsellik, öfke gibi deneyimleri kontrol eder.) Strese karşı geliştirilen cevabı dengelemeye çalışır. Uzamış stres sonrası limbik yangı oluşur ve bu durum beyni hastalıklara karşı aşırı hassas hale getirir.

Limbik yapıyı oluşturan parçalardan biri olan amigdala uyarılınca hipotalamus stres cevabı başlatır. Bu durum zihnin düzenleyemediği bir durumdur. Düzenlenmedikçe kaos ve sürekli sıkıntı oluşur.
Bunun önüne geçmek için yapabileceğimiz en önemli adımlardan biri hobi edinmektir çünkü beyin kendini yeniden organize etme ve kendini geliştirebilme yeteneğine sahiptir. Her yeni şey öğrenirken beynin kendini değiştirdiğini, yenilediğini söyleyebiliriz.

Anksiyete kaygı bozukluğu ve depresyon

Anksiyete ve depresyonun amigdala ile ilişkisine gelin birlikte bakalım.
Öncelikle amigdala korku veya potansiyel tehdit durumunda nasıl işler? Potansiyel tehdit bilinçli bir farkındalık oluşmadan önce amigdalayı harekete geçirir. Yani biz tehditi daha düşünmeden beynimiz düşünür ve buna yanıt verir böyle bir durumda doğruluk ikinci plandadır. Bu durumda kişiler korna sesine bile aşırı bir tepki verebilir. Sürekli stres aşırı glukokortikoid sekresyonu yoluyla amigdaladaki sinapslar daha uyarılabilir hale getirir.
Allostatik yük: Dengeyi sağlama çabası, uzun vadede bedene yük bindirir.
Bu nedenle strese maruz kalma süresi oldukça önemlidir. Vücudun mekanizmaları zaman içinde yetersizleşir, tükenmişlik oluşur.
Sürekli uyarılma sonucu hedef reseptörlerin duyarlılığı azalır böylece hormonlar sayıca artar. Kortizolün negatif geri bildirimine karşı duyarlılık olur. Buna benzer daha birçok etki gözlemleyebiliriz.

Uzun süreli stresin vücudumuza nasıl zarar verdiğini gördük. Şimdi stresimizi dengelemek ve vücudumuzu korumak için neler
yapabiliriz onlara bakalım?

Düzenli uyku
Kaliteli uyku stres hormonu seviyesini dengeler. Ayrıca vücudumuz, uyku sırasında stresin ve diğer birçok unsurun verdiği hasarları onarır ve kendini yeniler. Fakat stres altındaki kişinin rahatlatıcı bir şekilde uyuması neredeyse imkansızdır. Kişinin kas tonusu yüksektir, bu durum diş sıkma gibi etkenleri ön plana çıkartır. Kişi uyandığında yorgun olur. Kabus görme sıklığı artar.

Egzersiz
Kişi egzersiz yaptığında kasları çalışır. Glikozun harcandığı ağırlıklı olan kaslar olduğu için şeker insülin dengesi sağlanır.
Şeker inflamasyonu tetiklediğinden egzersiz vücudumuz için vazgeçilmezdir.

Hücrelerin titreşim enerjisini düşüren faktörler:
•Wifi
•Alkol, şeker
•Negatif duygular
•Benlik duygusundaki bozulmalar

Hücrelerin titreşim enerjisini artıran faktörler:
•Uyku
•Organik gıdalar
•Beslenme düzeni
•Egzersiz
•Topraklanma
•Kendini sevme

Kitap okumak
Okuma stresimizi azaltmaya, kan basıncımızın düzenlenmesine ve gevşememize yardımcı olur. Okuma kişinin yalnızlık hissini azaltarak depresyon ve demansa iyi gelir.

 

Kaynakça

  • Şimşir, S. Stres ve Ötesi!

  • Cleveland Clinic. Stress: What It Is, Symptoms, Management & Prevention.

  • Harvard Health Publishing. Understanding the Stress Response.

  • American Psychological Association. Stress Effects on the Body.

  • PubMed Central (PMC). L-Tryptophan: Basic Metabolic Functions, Behavioral Research and Therapeutic Indications.

  • Liv Hospital. Glutatyon Nedir?

  • Acıbadem Sağlık Grubu. Glutatyon Nedir? Tedavi Yöntemleri ve Faydaları Nelerdir?

  • Markham Integrative Medicine. Glutathione Benefits + Natural Ways to Increase Your Glutathione Levels.

  • PubMed Central (PMC). Magnolia officinalis ve Phellodendron amurense’nin (Relora®) Orta Düzeyde Stresli Kişilerde Kortizol ve Psikolojik Ruh Hali Üzerindeki Etkisi.

  • Rhodiola Rosea’nın Kanıtlanmış 7 Sağlık Faydası.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir